7 Mart 2010 Pazar

DOLUNAY

Diyarbakırspor-Bursaspor maçıydı. Yoksa Diyarbakır-Türkiye maçıydı mı demek lazım? Bir futbol maçı olması gerekiyordu. Olmadı. Sadece bir futbol maçı olarak kalamadı. İzin vermediler. İzin vermedik. Tarihi bir maçtı. Bu maçtan bir tane daha oynandı aylar önce. O maç da çığırından çıkmıştı. Sloganlar atılmıştı. Irkçılık yapılmıştı. IRKÇILIK! O maçta başladı aslında her şey. Ya da o maçta da devam etti. Diyarbakırsporun ,gaddarca, salakça, bir terör örgütüyle ilişkilendirilmesi, bu aptalca paranoya, yeni bir şey değil Türkiye için. Stadlarımız çok alışık bu aptal korolara. Hiç bir konuda anlaşamayan yüzlerce insanın, bu kadar saçma, hiç bir dayanağı olmayan bir konuda, bu kadar hızlı toplaşmasını, birlik olmasını, vahşi içgüdülerinin baskınlaşmasıyla açıklayabilirim ancak. 'Linç duygusu, öldürme tutkusu' bu diyebilirim bir de. Garip bir Dr.Jekyyl & Mr.Hyde durumundan bahsedebilirim. Dolunay etkisinden. kurt adam olmaktan. O maç da çığırından çıktı, O maçta çirkinleşti. İnsanlar çirkinleşti çünkü. Salyalar saçarak koltukları kırdılar(kırılmayan koltuklar varmış bu arada. Biraz daha pahalıymış onlar), küfürler ettiler, saldımak istediler ve hatta saldırdılar. Bu maçta da çocuklat vardı, ne olup bittiğini anlayamayan, korkan, ağlayan. Elbette herkes suç ortağı olmadı stadlardaki bu katil ruhlu adamlara. Bir kaç 'KENDİNİ BİLEN' vardı elbet. Onlar kırmadılar koltukları, salyaları akmadı onların, küfür etmediler, saldırmadılar kimseye. Onlarda anlayamayan gözlerle baktılar etraflarına, korktular. Çocuklar gibi! Ama yapamadılar bir şey, çünkü azınlıktı onlar. Çünkü sayıları azdı. Çünkü bu onların görevi değildi!Öncelikleri başkaydı. Hayatta kalmaktı akıllarındaki birinci şey. Bundan daha kabul edilebilir bir şey var mı? Kabul etmesi bu kadar kolay olmayan, bu kadar kolay hazmedilmeyen, toplumda fena halde GAZ yapan gerçek çok başka. Bir o kadar da tanıdık. Halının altında çok toz birikti. Olaylar yaşandı, yaşanıyor ama suçlullar cezalandırılmıyor. Bu cezalarla toplum vicdanı rahatlatılmıyor. Caydırılmıyor kimse. Her şey, yapanın yanına kar kalıyor. Zararı toplum odüyor. Ülkede adalet olduğu, bizi, iyi insanları koruyanlar olduğu duygusu, topluma çok görülüyor. Kimseye bir umut verilmiyor. O zaman da devreye, ORMAN KANULARI giriyor. Olanlar oluyor, olanlar olmaya devam ediyor. Aylar geçiyor, cumartesi geliyor!
Cumartesi günü bir hesap günüydü sanki. Bir dava görüldü, bir hesap kapatıldı.Garip bir rövanş maçıydı. Bir REVENGE! Konunun temelini biliyor herkes. Konunun sportif rekabetle ilgisi olmadığını biliyor herkes. Stadyumu bir hınç, bir öfke, bir nefret doldurmuştu cumartesi. Komşu şehirlerden insanlar gelmişti bölgelerinin sorunlarını analtmaya(!). 'TAŞIN' altına elini sokmaya! Bir KONGRE vardı sanki. Stadyum bir ARENA olmuştu. Kelle isteyenler vardı. Gerginlik bıçakla kesilecek kadar yoğundu. Maç günler önce başladı. Her şey maç günü zirve yaptı. Stad bir savaşa hazırlandı. Bu savaşın lojistiğini kim yapı? Taşları oraya kim koydu? O stad futbol maçı için uygun mu, yeterli mi? O stadta, bırakın onbinlerce seyirciyle futbol maçı yapılmasını, sakin bir 19 Mayıs Gösterisi yapmak doğru mu? Canlar emanette mi? Stadın fiziki koşulları, gelenleri daha da öfkelendirmiş olmasın sakın? Onları hırslandıran, zaten bu olmumsuz koşullara mecbur bırakılmış olmaları değil mi? Herkes, hepimiz soru soruyor, cevap vermesi gereken insanlar susuyor. Biz buna da alıştık. Susanlar en iyi yaptıkları şeyi yapmak için bozdular suskunluklarını: Olayları ŞİDDETLE kınadılar. Ve asla anlamayacaklar: Şiddet en son gereken şey! gerekenler VİZYON, EYLEM, ÇÖZÜM...
Milli Marş esnasında anlaşıldı konunun sporla hiç ilgisi olmadığı. Milli Marşın gayet açık bir şekilde, hep beraberce ıslıklanması, herkesi şaşırttı, hatta korkuttu. Kral çıplaktı! Mesaj başkaydı, başkalarınaydı. Mevzu günlük değildi. Onlarca yıllıktı. Stad DİYARBAKIR ATATÜRK stadıydı. Çok ironik değil mi? Uzaklardan bu konuyu anlamak mümkün değil. Diyarbakır'ı, o bölgeyi, doğuyu, güneydoğuyu görmeden fikir yürütmek, hırslanmak doğru değil. 'Efelenmek' yeterli değil. Sadece Bodrumu,Çeşmeyi bilenler, bunu bir düşünsünler. Orada zaman bile farklı akıyor. Çoğu zaman akmıyor bile. O bölge insanının söyleyeceği çok şey var. Dinlemek lazım. Dinlemeye başlamak lazım. Bunu zaten onlarca yıl önce yapmaya başlamamız lazımdı. Öfke bu kadar artmamışken, insanlar bu kadar yabancılaşmamışken, bu kadar terk edilmemişken. Bize gereken 'Ya sev ya terket!'cilik değil. Bize gereken empati. Çok yüksek dozda empati! Bu empatinin de, sadece batıdan beklenmediğini bilmemiz lazım.
Cumartesi, olacaklardan habersizdi. Sırasını pazar gününe savmaktı tek amacı. Tarihi bir gün olacağını bilemezdi ama oldu. Olanlar dehşet vericiydi. Haklı hiç bir yanı yoktu. Sınır aşıldı. O gün olan her şey, tarih oldu. Kayıtlara geçti. Bu konudaki kayıtların çoğu kara! Futbol, bu tarihi cumartesi içinde ufaldı gitti. Küçücük kaldı. Sahaya kayalar yağdı. 'Daha önce de oldu canım bunlar, ne var?' diyenlere cevap hazırdı : 'Onlar pet şişeydi bir kere, çakmaktı! Ya pet şişe atanların elinde, taş olsaydı? Cumartesi olanlar, biraz da buydu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder