18 Mart 2010 Perşembe

KOMA

Ben orda değildim. Tam olarak ne olup bittiğini bilmiyorum. Tek bildiğim, gördüklerimden ibaret. Gördüklerim şunlar:Galatasaray'ın kapalı tribününün önündeki uzantının üzerinde bir erkek. Bir İNSAN! Bu insanın üzerinde siyah-beyaz bir eşofman üstü. Üzerinde siyah-beyaz eşofman üstü olan insan1'in elleri kolları açık, hareket halinde. Belki bir şeyler de söylüyor. Hatta bağırıyor da olabilir! Tek başına! Ne söylediğini, ne bağırdığını duymuyoruz. Tek başına olduğunu görüyoruz ama. bir süre sonra görüntüye bir başka insan giriyor. Uzaktan insana benziyor en azından:İnsan2. İnsan2 bir anda insan1'e vurmaya başlıyor. İnsan2 çok büyük DELKİKANLI(!). İnsan2, insan1'i baya baya dövüyor. Müdahale eden yok. Bir çok insan bunun bir 'Maç sonu gösterisi' olduğunu bile düşünmüş olabilir. Zira gerçek olamayacak kadar dehşet verici. Dayak yiyen insan1, daha fazla dayak yememek için, hayatta kalma iç güdüsüyle, 10 metreden aşağıya atlıyor. Bu düşüş esnasında insan2'nin herhangi bir teması yok insan1'e. İtmemiş, evet. O zaman bu düşüş için yer çekimi de suçlanabilir. Zaten bir bu eksik kaldı!
Peki bir insan başka bir insanı bir futbol maçında neden durup dururken döver ve o insanın kendini 10 metreden aşağı atmasına sebep olur? Bir iddiaya göre insan1 Beşiktaşlıdır. Yediği dayağa ve onu KOMAYA sokan düşüşe sebep olan şey de budur. Çünkü insan1, avaz avaz 'Beşiktaş Cimbomun ..mına kor!' diye bağırmıştır. Buna şahit olanlar var. Orda olup bunu duyanlar var. Diğer taraftan insan1'in ailesi, çocuklarının Galatasaraylı olduğunu söylüyor, çocukları KOMADAYKEN! ÇOCUĞUN ÖLME İHTİMALİ VARKEN!
Diyelim ki insan1 gerçekten Galatasaray'a küfürler etti. Bunu da Galatasaray Kapalı Tribününde yaptı. Binlerce Galatasaray'lının önünde. Bunun mantıklı bir şey olduğunu iddia etmek, mantıksız olur. Kabul. Hatta böyle bir şey yapan biri için 'deli' bile denebilir. Bekli kafası güzeldi. Peki bütün delileri, mantıksızları, kafası güzelleri KOMAYA mı sokmalıyız? Dayak mı atmalıyız onlara? Hangi suç genç bir insanın bir futbol maçında yaşadıkları yüzünden
KOMAYA sokulmasını haklı çıkarır? İnsan1 mantıksız olsun. Hatta deli diyelim ona. İnsan2 ne o zaman? Kendini Galatasaray'ın haklarını savunmaya adamış bir neferden mi söz ediyoruz? O BİR KAHRAMAN MI? Olanların kendi içinde bir garip ve hastalıklı bir adaleti mi var? Seviyor muyuz bu adaleti? Razı mıyız buna? Taraftarlığı insanlığa tercih mi edeceğiz? Bize ne oluyor diye sormayacak mıyız? Bunu her hangi bir takımla ilgili olmadığını kabul etmek, bu kadar mı zor?
Bu yazı ufak ufak Twitter'da başladı. Ben bir şeyler yazdım. Renk-stad ayırmadan yazdım yazdıklarımı. Tepkiler geldi yavaş yavaş. Katılanlar oldu. Hak verenler oldu. Mutlu oldum. Rahatladım.
Herkes hak vermedi elbette. Buna hazırdım ama hazır olmadığım bir şeyler oldu. 'Oh olsuncular!' diye tanımlayabileceğim bir grup insanla tanıştım. Sevmedim onları hiç. Tanıştığıma memnun olmadım. Bir çoğunun dişi olması daha da şaşırttı beni. Anne olacak onlar. Belki çoktan oldular!
'Yaşadığına sükretsin!' diyenler oldu.
'Galatasaray'a küfür edenin sonu bu olur' diyenler oldu.
'Geberseydi.Kendi kaşındı' diyenler oldu.
İnsanların bu kadar kötü olmaya hazır olmaları çok garip.
Üstelik hiç hümanist biri sayılmam ben. Gökkuşakları üzerinde yürümüyorum.
Yine de bu 'linç' merakını, bu 'yok etme' düşkünlüğünü de anlayamıyorum. İnsanlar hep haklı olmak istiyor. Haklı olmak için ruhunu şeytana satmaya hazır ne çok insan var? İçlerine beton dökülmüş sanki. Buz gibiler. Gaddarlar. Yaşananları bir mantığa bürümek için taklalar atıyorlar.'Ama o da küfür etti!' diye çocukça ve tuhaf mazeretler öne sürüyorlar hala. Eminim hepsi ATATÜRKE tapar. İçlerinde eminin 30 gün orucunu tutanlar var. Cumayı kaçırmazlar, kurbanda deve keserler. Diyarbakır'da olanlar da çok kızmışlardır! Eminim hepsini atkısı, forması LİSANSLIDIR!
En çok bu samimiyetsizliğe kızıyorum zaten!
Adnan Polata yaptığım bir çağrı sıktı canlarını en çok 'Oh olsun'cuların. Bunu tarihi bir fırsat olarak değerlendirebileceğini söyledim. Yazdıklarımı okumayacağını da biliyorum ayrıca. Bu süreci takip etmesini rica ettim. Suçlunun çok büyük bir ceza almasını sağlayabileceğini savundum. Bunun bir emsal teşkil etmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum çünkü. Böyle bir cezanın caydırıcılığına inanıyorum, en azından inanmak istiyorum. Böyle bir durumda tarihe geçeceğinden bahsettim. Fakat 'Oh olsun'cuları en çok telaşlandırıp kızdıran başka bir önerim oldu: Ben Adnan Polatın TFF'na gidip, Fenerbahçe maçının seyircisiz oynanması gerektiğini ve bu maçı seyircisiz oynamak istediklerini söyleyebileceğini yazdım. Bunun Adnan Polatı semboleştireceğini, büyük değil, çok büyük bir başkan yapacağını yazdım. Ne olduysa bundan sonra oldu. Büyük resmi göremeyenler delirdi. Ben GS düşmanı oldum. Onlar bana düşman oldu.
Galatasaray Fenerbahçe maçını seyircisiz oynasa ne olur? Maçı kaybedebilir.Kaybetse ne olur? Her seyircili maçı kazandı mı ki?
Kazansa ne olur peki?
Efsane olmaz mı?
'Keşke geberseydi!', 'Oh olsun!', 'Az bile ona!' diyenler komadaki çocuk, komadaki insan yerine kendi sevgilinizi, oğlunuzu, kocanızı, komşunuzu, en yakın arkadaşınızı koyun bir.
Biraz empati!
Soğuk mu hala içiniz? Değişmedi mi fikriniz?
Bir kişinin işlediği bir suçu elbette Galatasaray'a mal etmiyorum.
Telaşa gerek yok.
Taraftarlıkla taraf tutmak aynı şey değil diyorum ben.
Bu konuda hepimiz aynı tarfta olalım diyorum.
Bir farkındalık geliştirelim diyorum.
Ortak bir duygu geliştirelim diyorum.
Suçu, suçluyu beraber dışlayalım diyorum.

7 Mart 2010 Pazar

DOLUNAY

Diyarbakırspor-Bursaspor maçıydı. Yoksa Diyarbakır-Türkiye maçıydı mı demek lazım? Bir futbol maçı olması gerekiyordu. Olmadı. Sadece bir futbol maçı olarak kalamadı. İzin vermediler. İzin vermedik. Tarihi bir maçtı. Bu maçtan bir tane daha oynandı aylar önce. O maç da çığırından çıkmıştı. Sloganlar atılmıştı. Irkçılık yapılmıştı. IRKÇILIK! O maçta başladı aslında her şey. Ya da o maçta da devam etti. Diyarbakırsporun ,gaddarca, salakça, bir terör örgütüyle ilişkilendirilmesi, bu aptalca paranoya, yeni bir şey değil Türkiye için. Stadlarımız çok alışık bu aptal korolara. Hiç bir konuda anlaşamayan yüzlerce insanın, bu kadar saçma, hiç bir dayanağı olmayan bir konuda, bu kadar hızlı toplaşmasını, birlik olmasını, vahşi içgüdülerinin baskınlaşmasıyla açıklayabilirim ancak. 'Linç duygusu, öldürme tutkusu' bu diyebilirim bir de. Garip bir Dr.Jekyyl & Mr.Hyde durumundan bahsedebilirim. Dolunay etkisinden. kurt adam olmaktan. O maç da çığırından çıktı, O maçta çirkinleşti. İnsanlar çirkinleşti çünkü. Salyalar saçarak koltukları kırdılar(kırılmayan koltuklar varmış bu arada. Biraz daha pahalıymış onlar), küfürler ettiler, saldımak istediler ve hatta saldırdılar. Bu maçta da çocuklat vardı, ne olup bittiğini anlayamayan, korkan, ağlayan. Elbette herkes suç ortağı olmadı stadlardaki bu katil ruhlu adamlara. Bir kaç 'KENDİNİ BİLEN' vardı elbet. Onlar kırmadılar koltukları, salyaları akmadı onların, küfür etmediler, saldırmadılar kimseye. Onlarda anlayamayan gözlerle baktılar etraflarına, korktular. Çocuklar gibi! Ama yapamadılar bir şey, çünkü azınlıktı onlar. Çünkü sayıları azdı. Çünkü bu onların görevi değildi!Öncelikleri başkaydı. Hayatta kalmaktı akıllarındaki birinci şey. Bundan daha kabul edilebilir bir şey var mı? Kabul etmesi bu kadar kolay olmayan, bu kadar kolay hazmedilmeyen, toplumda fena halde GAZ yapan gerçek çok başka. Bir o kadar da tanıdık. Halının altında çok toz birikti. Olaylar yaşandı, yaşanıyor ama suçlullar cezalandırılmıyor. Bu cezalarla toplum vicdanı rahatlatılmıyor. Caydırılmıyor kimse. Her şey, yapanın yanına kar kalıyor. Zararı toplum odüyor. Ülkede adalet olduğu, bizi, iyi insanları koruyanlar olduğu duygusu, topluma çok görülüyor. Kimseye bir umut verilmiyor. O zaman da devreye, ORMAN KANULARI giriyor. Olanlar oluyor, olanlar olmaya devam ediyor. Aylar geçiyor, cumartesi geliyor!
Cumartesi günü bir hesap günüydü sanki. Bir dava görüldü, bir hesap kapatıldı.Garip bir rövanş maçıydı. Bir REVENGE! Konunun temelini biliyor herkes. Konunun sportif rekabetle ilgisi olmadığını biliyor herkes. Stadyumu bir hınç, bir öfke, bir nefret doldurmuştu cumartesi. Komşu şehirlerden insanlar gelmişti bölgelerinin sorunlarını analtmaya(!). 'TAŞIN' altına elini sokmaya! Bir KONGRE vardı sanki. Stadyum bir ARENA olmuştu. Kelle isteyenler vardı. Gerginlik bıçakla kesilecek kadar yoğundu. Maç günler önce başladı. Her şey maç günü zirve yaptı. Stad bir savaşa hazırlandı. Bu savaşın lojistiğini kim yapı? Taşları oraya kim koydu? O stad futbol maçı için uygun mu, yeterli mi? O stadta, bırakın onbinlerce seyirciyle futbol maçı yapılmasını, sakin bir 19 Mayıs Gösterisi yapmak doğru mu? Canlar emanette mi? Stadın fiziki koşulları, gelenleri daha da öfkelendirmiş olmasın sakın? Onları hırslandıran, zaten bu olmumsuz koşullara mecbur bırakılmış olmaları değil mi? Herkes, hepimiz soru soruyor, cevap vermesi gereken insanlar susuyor. Biz buna da alıştık. Susanlar en iyi yaptıkları şeyi yapmak için bozdular suskunluklarını: Olayları ŞİDDETLE kınadılar. Ve asla anlamayacaklar: Şiddet en son gereken şey! gerekenler VİZYON, EYLEM, ÇÖZÜM...
Milli Marş esnasında anlaşıldı konunun sporla hiç ilgisi olmadığı. Milli Marşın gayet açık bir şekilde, hep beraberce ıslıklanması, herkesi şaşırttı, hatta korkuttu. Kral çıplaktı! Mesaj başkaydı, başkalarınaydı. Mevzu günlük değildi. Onlarca yıllıktı. Stad DİYARBAKIR ATATÜRK stadıydı. Çok ironik değil mi? Uzaklardan bu konuyu anlamak mümkün değil. Diyarbakır'ı, o bölgeyi, doğuyu, güneydoğuyu görmeden fikir yürütmek, hırslanmak doğru değil. 'Efelenmek' yeterli değil. Sadece Bodrumu,Çeşmeyi bilenler, bunu bir düşünsünler. Orada zaman bile farklı akıyor. Çoğu zaman akmıyor bile. O bölge insanının söyleyeceği çok şey var. Dinlemek lazım. Dinlemeye başlamak lazım. Bunu zaten onlarca yıl önce yapmaya başlamamız lazımdı. Öfke bu kadar artmamışken, insanlar bu kadar yabancılaşmamışken, bu kadar terk edilmemişken. Bize gereken 'Ya sev ya terket!'cilik değil. Bize gereken empati. Çok yüksek dozda empati! Bu empatinin de, sadece batıdan beklenmediğini bilmemiz lazım.
Cumartesi, olacaklardan habersizdi. Sırasını pazar gününe savmaktı tek amacı. Tarihi bir gün olacağını bilemezdi ama oldu. Olanlar dehşet vericiydi. Haklı hiç bir yanı yoktu. Sınır aşıldı. O gün olan her şey, tarih oldu. Kayıtlara geçti. Bu konudaki kayıtların çoğu kara! Futbol, bu tarihi cumartesi içinde ufaldı gitti. Küçücük kaldı. Sahaya kayalar yağdı. 'Daha önce de oldu canım bunlar, ne var?' diyenlere cevap hazırdı : 'Onlar pet şişeydi bir kere, çakmaktı! Ya pet şişe atanların elinde, taş olsaydı? Cumartesi olanlar, biraz da buydu!